BİZ DÜN CENNET'TEYDİK...
BİZ DÜN HANDAN'IMIZLAYDIK...
TONLA RESMİM ANIM VAR,
HANGİSİNİ YAZABİLİRİM,
KOYABİLİRİM BİLMİYORUM....
ALTTAKİ YAZI ONUN BLOG'UNDAN,
KENDİ MUHTEŞEM USLUBUYLA
BİZLERLE GEÇİRDİĞİ GÜNÜ ANLATIYOR...
ONU TANIMAK BAŞLIBAŞINA BİR ÖDÜL...
DARISI HEPİNİZİN BAŞINA...
>>>>>>>>>>>>>>>>
TIRMIK iZi
http://www.tirmikizi.blogspot.com/Pazartesi, Nisan 02, 2007
Banquete/ Şölen...
Dün bizim evde ''sevgi şöleni'' vardı. Hayata aynı açıdan baktığımız iki sevgili insan, Nazlı ve Canip bize geldiler. Yukarıdaki fotoğrafta onların mutfağından bir kahvaltı hazırlığını görüyorsunuz. Rengârenk dünyalarını keşfetmek için ise buraya bakabilirsiniz. İnsandan başka canlıları da sevebilme özelliğine sahip bu iki sevgili kişi dört ayaklı çocuklarının selâmlarını ceplerine doldurup kapımızı çaldılar. Açtık; bahar yağmuru ile birlikte girdiler içeri, evimize gökkuşağı misafir oldu sanki onlarla birlikte, iyi ki geldiler yâhû, ne iyi ettiler:)
Soframızda kuş sütü yoktu belki ama, içinde hiçbir hormon, doğala özdeş aroma, gıda boyası ve katkı maddesi bulunmayan saf, beklentisiz, çıkarsız sevgi vardı ki en zengin ziyafet sofralarına bedeldi kesinlikle. Allah herkese nasip etsin böyle bir sevginin verdiği mutluluğu, sıcaklık duygusunu ve eşsiz zenginliği. Etsin ki; biz yaşam hakkı savunucuları protesto edecek, ellerimizde pankartlarla yürüyecek, gözlerimizdeki yaşlarla ve yüreklerimizdeki kahırla ''yetti artık!'' diyecek birşey bulamayalım, isyanımız, acımız, başkaları adına yaşadığımız utançlarımız olmasın. Sevgimizin ve yaşam hakkına duyduğumuz saygının bedelini yargısız infazlarla ödemeyelim, ezilmiş, yakılmış, tecavüz edilip katledilmiş, zehirlenmiş, işkence görmüş cansız bedenlerin başında ellerimizi açıp ''affet onları Allah'ım, bilmiyorlardı...'' diyerek yakarmayalım artık!..
O biliyor çoğu insanın bilemediğini... Henüz bir yaşında; normal ve sapasağlam doğmuştu, kardeşleriyle sadece iki ay koşup oynayabildi, sonra talihsiz bir kaza onu arka ayaklarından mahrum bıraktı. Aylarca tedavi gördü, ön ayaklarına yüklenerek sürünmeyi başardı, şimdi en fazla iki basamak merdiven çıkabiliyor, herkesten önce bahçede alıyor soluğu, toprağa basmayı, çimenlerde yuvarlanmayı, kelebek kovalamayı, gökyüzündeki kuşları seyretmeyi çok seviyor. Evet; yürüyemiyor belki ama hayatta olduğu için, nefes alabildiği için çok mutlu. Sahip olduklarının kıymetini bilmeyen ve durmadan yakınan pek çok insandan daha mutlu Umut oğlan... O'nun yaşama sevincini, hayata bağlılığını ve gözlerindeki sevgi dolu şükürleri gören iyi yürekli insanlar gözyaşlarını tutamıyor, boynuna sarılıp ağlıyorlar. Diğerleri ise yüksek tel örgülerle çevrili bahçemizde bile onu ve kardeşlerini görmek istemediklerini anlatıyorlar ona soğuk bakışlarıyla, bahçenin dışından gelip geçerken dik dik bakıyorlar hep. Umut belki bir tek bunu anlayamıyor, gözlerindeki soru işareti belki sadece bu yüzden beliriyor arada bir. O ''peki ama neden?''in cevabını bizler de bilmiyoruz, bilsek belki anlatmaya çalışırız bir şekilde, yalnızca başımızı öne eğip susuyoruz. Umut ve bütün öteki canlar adına, ''tüm canların avukatı'' sevgili Ahmet Kemal Şenpolat'ın yakıştırdığı isimle ''tüm olağan şüpheliler'' adına 7 Nisan 2007'de, Ankara Tandoğan Meydanı'nda bir kez daha soracağız bu soruyu. Evet; çünkü onlar her durumda ''olağan şüpheliler'', apartmanlarda, bahçeli evlerde, villalarda, sitelerde istenmiyorlar. Bahçeler, sokaklar, sığındıkları saçak altları, depolar, kömürlükler, her yer yasak onlara. Buhar olup uçsunlar, duman olup gitsinler isteniyor. Herşeyden onlar sorumlu; savaşları onlar çıkarıyor, dünyadaki açlar onlar olmasa olmazdı, küresel ısınmaya, doğal afetlere, susuzluğa, orman yangınlarına, amansız hastalıklara, siyasî kavgalara hep onlar sebep! Başı, kıçı, dişi ağrıyan, damı akan, suyu kesilen, karısıyla ya da kocasıyla kavga eden, işi gücü ters giden, yemeğinin dibi tutan, tüpü biten, çocuğu kırık not alan, bütçesini denkleştiremeyen ve hayatındaki kimseye söz geçiremeyenler onlara saldırıyor! Çünkü ''gücü gücü yetene dünyası'' bu, onlar ise her zaman en kolay hedef. Hakkını en kolay çiğneyebileceğiniz, tekmeleyip kovabileceğiniz, varlığını ''tahammül edilmez'' ilân edebileceğiniz, ''çok''luğunu ''yok''luğu ile kolayca değiştirebileceğiniz, bunlar da yetmezse canına kıyabileceğiniz, hesap sorulmaksızın öldürüp ortadan kaldırabileceğiniz canlar onlar, değil mi ya?..
O biliyor çoğu insanın bilemediğini, bu sakat, savunmasız bir lokmacık can biliyor da... Niceleri hâlâ bilmiyor işte. Nazlı, Canip, ben ve insan olmayan ''ötekiler''imiz, sevinç ve sevgi uçurduk dün gökyüzüne, yanyana yürümeye, canlarımızı canlarına eklemeye bir defa daha söz verdik. Ve onlar bize tekrar hoşgeldiler, biz onlara hoşgeldik...
Soframızda kuş sütü yoktu belki ama, içinde hiçbir hormon, doğala özdeş aroma, gıda boyası ve katkı maddesi bulunmayan saf, beklentisiz, çıkarsız sevgi vardı ki en zengin ziyafet sofralarına bedeldi kesinlikle. Allah herkese nasip etsin böyle bir sevginin verdiği mutluluğu, sıcaklık duygusunu ve eşsiz zenginliği. Etsin ki; biz yaşam hakkı savunucuları protesto edecek, ellerimizde pankartlarla yürüyecek, gözlerimizdeki yaşlarla ve yüreklerimizdeki kahırla ''yetti artık!'' diyecek birşey bulamayalım, isyanımız, acımız, başkaları adına yaşadığımız utançlarımız olmasın. Sevgimizin ve yaşam hakkına duyduğumuz saygının bedelini yargısız infazlarla ödemeyelim, ezilmiş, yakılmış, tecavüz edilip katledilmiş, zehirlenmiş, işkence görmüş cansız bedenlerin başında ellerimizi açıp ''affet onları Allah'ım, bilmiyorlardı...'' diyerek yakarmayalım artık!..
O biliyor çoğu insanın bilemediğini... Henüz bir yaşında; normal ve sapasağlam doğmuştu, kardeşleriyle sadece iki ay koşup oynayabildi, sonra talihsiz bir kaza onu arka ayaklarından mahrum bıraktı. Aylarca tedavi gördü, ön ayaklarına yüklenerek sürünmeyi başardı, şimdi en fazla iki basamak merdiven çıkabiliyor, herkesten önce bahçede alıyor soluğu, toprağa basmayı, çimenlerde yuvarlanmayı, kelebek kovalamayı, gökyüzündeki kuşları seyretmeyi çok seviyor. Evet; yürüyemiyor belki ama hayatta olduğu için, nefes alabildiği için çok mutlu. Sahip olduklarının kıymetini bilmeyen ve durmadan yakınan pek çok insandan daha mutlu Umut oğlan... O'nun yaşama sevincini, hayata bağlılığını ve gözlerindeki sevgi dolu şükürleri gören iyi yürekli insanlar gözyaşlarını tutamıyor, boynuna sarılıp ağlıyorlar. Diğerleri ise yüksek tel örgülerle çevrili bahçemizde bile onu ve kardeşlerini görmek istemediklerini anlatıyorlar ona soğuk bakışlarıyla, bahçenin dışından gelip geçerken dik dik bakıyorlar hep. Umut belki bir tek bunu anlayamıyor, gözlerindeki soru işareti belki sadece bu yüzden beliriyor arada bir. O ''peki ama neden?''in cevabını bizler de bilmiyoruz, bilsek belki anlatmaya çalışırız bir şekilde, yalnızca başımızı öne eğip susuyoruz. Umut ve bütün öteki canlar adına, ''tüm canların avukatı'' sevgili Ahmet Kemal Şenpolat'ın yakıştırdığı isimle ''tüm olağan şüpheliler'' adına 7 Nisan 2007'de, Ankara Tandoğan Meydanı'nda bir kez daha soracağız bu soruyu. Evet; çünkü onlar her durumda ''olağan şüpheliler'', apartmanlarda, bahçeli evlerde, villalarda, sitelerde istenmiyorlar. Bahçeler, sokaklar, sığındıkları saçak altları, depolar, kömürlükler, her yer yasak onlara. Buhar olup uçsunlar, duman olup gitsinler isteniyor. Herşeyden onlar sorumlu; savaşları onlar çıkarıyor, dünyadaki açlar onlar olmasa olmazdı, küresel ısınmaya, doğal afetlere, susuzluğa, orman yangınlarına, amansız hastalıklara, siyasî kavgalara hep onlar sebep! Başı, kıçı, dişi ağrıyan, damı akan, suyu kesilen, karısıyla ya da kocasıyla kavga eden, işi gücü ters giden, yemeğinin dibi tutan, tüpü biten, çocuğu kırık not alan, bütçesini denkleştiremeyen ve hayatındaki kimseye söz geçiremeyenler onlara saldırıyor! Çünkü ''gücü gücü yetene dünyası'' bu, onlar ise her zaman en kolay hedef. Hakkını en kolay çiğneyebileceğiniz, tekmeleyip kovabileceğiniz, varlığını ''tahammül edilmez'' ilân edebileceğiniz, ''çok''luğunu ''yok''luğu ile kolayca değiştirebileceğiniz, bunlar da yetmezse canına kıyabileceğiniz, hesap sorulmaksızın öldürüp ortadan kaldırabileceğiniz canlar onlar, değil mi ya?..
O biliyor çoğu insanın bilemediğini, bu sakat, savunmasız bir lokmacık can biliyor da... Niceleri hâlâ bilmiyor işte. Nazlı, Canip, ben ve insan olmayan ''ötekiler''imiz, sevinç ve sevgi uçurduk dün gökyüzüne, yanyana yürümeye, canlarımızı canlarına eklemeye bir defa daha söz verdik. Ve onlar bize tekrar hoşgeldiler, biz onlara hoşgeldik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder