MİNİK PATİ PRODÜKSİYON GURURLA SUNAR ;-)
EVET SONUNDA OĞLUM DA
ARTIK SANAL ALEMDE DE OLSA HABERLERE ÇIKMAYI BAŞARDI.
SEVGiLi HACER ABLASI ONUNLA RÖPORTAJ YAPTI...
ONU SAYFALARCA YAZSAK, ANLATSAK YETMEZ...
O ÇOK ÖZEL, SECiLMiŞ BiR VARLIK,
MUHTEŞEM BiR RUH...
CANLI, TÜYLÜ, 4 BACAKLI DAMARDAN PROZAC...
EVDEKi DiGER BEBELERiMiN
VE TÜM KEDiGiLLER CAMiASININ DA HAKKINI YEMiYEYiM...
HEPSi AYRI Bi GÜZELLiK...
LEONARDO DA VINCI'NiN DE DEDiĞi GiBi,
"THE SMALLEST FELINE IS A MASTERPIECE"...
BÖYLE BIR DEHA BiZE,
"KEDiGiLLERiN EN KÜÇÜĞÜ BiR SANAT SAHEŞERiDiR" DiYOSA,
SANIRIM BiZ FANiLERiN DAHA FAZLA SÖZÜNE GEREK KALMAMIŞTIR...
KEDiGiLLERiN BAŞ HAYRANI.........naz ;-)
not: alttaki sayfayı görebilmek için üstüne tıklayınız...
MİNİK PATİ PRODÜKSİYON GURURLA SUNAR ;-)
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
LiNKLER -
http://www.minikpati.com/index.php
http://www.minikpati.com/yazi.php
>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>>
Pati Dostları
Bandit ve Ailesi (11/01/2007)
Sayın Minik Pati,
İnsan boyutunda olup nasıl minik patili oluyorsunuz anlamıyorum ya neyse. Bir de benim patiler de pek minik değil. Tabiî ki röportaj yapabilirsiniz, yalnız bazı şartlarım var...
1 yıllık stok olaraktan çeşitli seçeceğim peynirlerden isterim. Bir de özellikle istediğim yönlerden çekim yapacaksınız. Tercihen annem çekim yapsın, o değilse Nihat Odabaşı çekebilir. Resimleri eleme hakkım olacaktır, annem bile karışamaz. Paparazzilere haber verilmesin, verilecekse de en iyilerine verilsin. New York’ta buluşulabilir röportaj için. Plaza'da bana, dört kardeşime, anama babama ve yakınlarıma kral dairesi ayarlansın. Bu mütevazı isteklerim size çok gelmeyecektir. Ben buna değerim.
Saygılarımla,
Bandit
Bize biraz bebekliğinden bahseder misin, ailenle nasıl tanıştın?
Soğuk bir Mart günü, “annemin uydurmasıyla 8 Mart” sokakta doğdum. Doğuran kedi annem, annemin eski kocasının kız kardeşinin bürosuna girip çıkan bir Çerkez güzellikti. Fakat nedense kibarlığı tutmuş, dışarıda dünyaya getirdi bizi. Sonra kar bastırınca tek tek içeri taşıdı. Üç kardeştik, birimiz melek oldu, onlar da bizi yan balkona bu kutuya koydular. Orada büyüdüm, arada balkondan düştüm, o zaman da sakardım anlayacağınız. Balkon diyince aldanmayın, zemin kattı neyse ki. Annemin anlattığına göre bir gün yine bizi sevmeye geldiğinde hiç düşünmeden beni kucakladığı gibi eve getirmiş. O zamanlar belli olmasa da ben yürüme güçlüğü çekiyordum. Kıyamamış... Sonradan hiç yürüyememeye başladım, meğer belkemiğimde sorunlar varmış. Annecim beni el bebek gül bebek büyüttü. Vitaminler, balık yağları, yüzme ve güneş terapileri derken beni ipiyi yapıverdi. Ama hakkımı yemeyeyim, ben de onu hiç üzmedim. Tuvalet, yemek, kucak, her derdimi konuşarak anlattım. Sonra yavaş yavaş yürümeye ve sonrasında da zıplama çalışmalarıma başladım. İlk bir iki düştümse de sonradan minicik (!) bedenimle orantılı olarak epey hareketlendim, evin toraman oğlu oldum. Aslında hakkımı yiyorlar, şişko değilim, iri kemikliyim. Alttan sarkanlar da göbiş değil, tüylerim. Patilerim azıcık büyük, suratım da öyle, ama ruhen zarif bir kediyim. Konuya dönecek olursak şimdiki geveze halimi de o zamanlara bağlarlar, hala devamlı konuşurum, alışkanlık işte napim.
İlginç hitap şekillerim vardır, en sevileni, NAAAAAAAAAAAA deyişimdir. Bir yandan KISS'larken, diğer yandan GORR'larım, bu da ayrı güzelliğimdir. İlginç isimler takıyorlar bana, hepsini de bilirim gönülden. Banditto, Bandiii, Bandit oğlan, Dandiii, jannjii, jannjibidi, bannjii, bannjibidi. Boyutuma, renklerime ithafen de kocaoğlan, toraman, pembe burun, garfield isimleri ile de çağırılmaktayım. İşim zor anlayacağınız ne deseler bakmam ve kucaklarına gitmem gerekiyor. Evin diğer fertlerine bu kadar isim takmışlar mıdır diye merak ediyorsunuz eminim. Hayır. En gözde benim, malum en sevilen varlığın en çok takma ismi olur. Hepimize ortak kullanılan; züttürü, şatifilli, zümküfül, toti vs. gibi isimlerimiz de mevcuttur. Hepimizi her ismi kalbimizin ta diplerinden öğrenmişizdir.
Hiç âşık oldun mu, ilk aşkın kimdi?
Anneme âşık oldum. İlk ve son aşkım olacakken Canip babam hayatımıza girdi, ona da kapıldım. Tıdı abime de düşkünüm, onu örnek almışlığım vardır ama o çok atletik ve doğuştan ince hatlı bir beydir. Ona yetişmemin mümkünü yoktur ve haddimi bilmeyince dayak yemişliğim de olmuştur.
Seni en çok sevindiren şeyler nelerdir ya da en çok kızdıran?
Peynirin bazen tarafıma yeterince verilmemesi ve yeni gelen bıdıkların önümden mamalarımı kapması. Kediliğime laf söyletmememe rağmen inatla benim için "golden retriever köpeğinin kedi cinsi" derler. Neymiş efendim, yalakaymışım, yalarmışım, gel diyince gelirmişim, kucak kuşuymuşum. Köpekleri yok diye üzülmüyorlarmış falan. Pöhhh... Bunlar her normal Türk kedisinin halleri değil midir? Bir de kedi zarafetim yokmuş, affedersiniz minicik popomla dağları deviriyormuşum filan. Arkamdan cisimler pattadanak düşüyorlarsa benim ne suçum var sorarım size?
Yoksa hep mutlu bir kediyim, bana dört ayaklı tüylü prozac derler evde. Beni en mutlu eden şey ise yiyecek kısmı haricinde, kardeşlerimle zaman geçirmek. Anne babama sarılarak onları öperken çıkardıkları mutlu sesler. Babamın sırtında gezmeye bayılıyorum, o eğiliverince hopppaaaa omzuna atlıyorum. Tavanları seyrederken gorluyorum, patilerimi yoğurur gibi açıp kapatıyorum. Onlar da hayran hayran beni seyredip resimlerimi çekiyorlar.
Ailedeki diğer arkadaşlarınla ilişkilerin nasıl, bize biraz onları anlatır mısın?
İlk geldiğimde zaten belimden dolayı pek mobil olamadığımdan bir de hep anamın kucağında gezdirildiğimden pek bir itirazları olmadı. Azıcık kıskanma durumları oldu ama neyse. Yeni gelen İrma ve Tibet’i de ne yalan söyleyeyim sonradan bayağı sevdim. Önümden yemek kapmalarına bile izin verdiğime göre, gerisini siz düşünün artık. Tabii ilk zamanlar kıskanmadığımı söylersem yalan olur. Yemeden içmeden kesildim, burnum yara oldu. Sonradan baktım bu bıdıklar kalıcı ve ailem beni yine eskisi kadar seviyor, kabullendim yavrucakları. Sheba ablam da aynen perişan oldu önceleri, neyse şimdi o da iyi ve yemek seçmeyi tamamen bıraktı. Pek oyuncular, beni de azdırıyorlar. İyi oluyor, azıcık kalori harcayıp bir kaç gram kilo verdiğimi düşünüyorum.
Ev halkına derdini anlatamadığın zamanlar oluyor mu, böyle durumlarda neler yapıyorsun?
Pek olmaz, leb demeden leblebiyi anlarlar. Bu işin kurdu olmuş annemiz zaten, e ben de malum konuşan bir zat'ım. Babamız da maşallah bizi aynen anlıyor, sorun yok anlayacağınız. Ben çeşitli numaralı bakışlarımla, çıkarttığım çeşitli tınlamalı seslerimle adeta bülbül gibi konuşurum. Evdeki diğer kardeşlerimin kelime ve ses hazneleri benim kadar olmasa da ilginçtir. Melek olan Tabitha ablam kızdığında "hev" diye havayı adeta ısırırdı, kuş gibi sesler çıkarırdı.
Sheba ablamın kroşeleri meşhurdur ona uygun olarakda “höööööö” deyip durur. Diğer yandan patisi açık bir kedidir, herkese hediye taşımaya ve cümle âleme bunu ilan etmeye bayılır. Teşekkür edilinceye kadar susmaz ve sesini yükseltmeye devam ederek ortalarda dolanmayı sürdürür. Yemek isterken çıkardığı kibar ses ise ailecek çok beğenilmektedir, ona iltimas geçildiği gözlerimizden kaçmamaktadır.
Tıdı abim de ilginçtir, ince tonlamaları vardır. Annesiyle devamlı yanak yanağa durduğundan gorlamaları her an kulaklardadır.
İrma tam “sokak kızı İrma” tanımına uyacak şekilde en önce yemek kapmak için havalara uçup anne-babamıza tutunmaktadır, yemek kapmakta üzerine yoktur.
Tibet ise haşarılığının aksine kibar tonlamalarla konuşur, "gurili gurili " sözleriyle ünlüdür.
En büyük hayalin nedir? (konuşabilmek, buzdolabının kapağını açabilmek, peynirden bir şatoda yaşamak ya da bir peynircinin kedisi olmak)
Ne yalan söyleyeyim sürekli peynir akan bir musluğum olsun isterdim ve tabii buzdolabını bizzat açıp patilerimle açabileceğim tüm kapları açarak yemekleri hüpletmek fena olmazdı. Bir de itiş kakış olmadan sakince yemek yiyebilmenin hayallerini de kurmuyor değilim. Bunlar dışında daha yukarılara atlayabilmek, omuzlara gerek olmadan dolap tepelerinde olabilmek ve sonra da geri inebilmek diğer isteklerim olabilir.
Evde sıradan bir günün nasıl geçiyor anlatır mısın?
Sabahları ev halkını öpücüklerle uyandırırım. Annem bazen burnunda ve ağzında yattığım için nefes alamadığını iddia eder ama hala sapasağlam maşallah. Sonra yemek faslı için şirin şirin yukarı mutfağa koşmaca. Malum ev kalabalık, epey trafik oluyor merdivenlerde. Arkadan halimiz pek komik oluyormuş, boy boy, renk renk popolar, dimdik kuyruklar koro halinde bağırışlar ve ayaklara dolanmalar. Yemeklerimiz kaba konarken “açızzz açızzz, hep bana hep banaaaaaa” diye şarkılar türküler çığırırız. Yeni veletler çok yırtık çıktılar bu konuda, benden de beterler. Ben cüsseden kaybettiğimden onlar kadar atak olamıyorum, ama karnımız doyuyor şükürler olsun. Yemek sonrası el ve yanak yalayarak teşekkürlerimi sunarım aileme, bunu hiç ihmal etmem. Hatta aile bireylerini kİrmamak için herkesi sırayla öper yalar, eşit ilgi göstermeye dikkat ederim.
Sonra evin çeşitli yerlerinde uyumalar başlar. Küçük buda ya da maganda oturuşu diye adlandırdıkları bana özel stilimle popomun üstüne oturarak herkesi mest ettiğim pozumla ortalarda dikkat çekmeyi severim. Bu konuda şanım dünyaya yayılmış, hayranlarım gün be gün çoğalıyor. Öyle rahat ederim ki bu pozisyonda, arada öyle de uyuyakalırım. Başka kedilerde de görüldüğü iddia edilse de ben hiç bir yere dayanmadan oturabilmekteyimdir, patenti yalnızca bana aittir. Her çağırılışta mutlaka yanlarına giderim. Annemler eve geldiğinde en keyifli rüyalarımı bile bırakıp koşa koşa onları kapıda karşılarım. Kapalı çinli gözlerimle onlara bakarken, onlarda beni öpüp koklar ve kulağıma "en vefalı kedimiz" derler. Bugünlerde İrma bu durumu keşfetti, benden önce koşuyor haspam. Gün içinde de her mutfağa gidenin peşinden haykırarak, popomu yana yana kaydırarak koşmaya bayılırım, olur ya belki bana da bir şey düşer neme lazım. Arada raflardaki alakalı alakasız her şeyi yere atar, gürültü yaparım. Sonra onlar gelince tüm şirinliğimle bakar, ben yapmadım ki, Allah Allah nasıl düştü bunlar diye sekiz numaralı dayanılmaz bakışlarımı takınırım. Yemek yemek, biraz yaramazlık, kardeşlerimle oyunlar oynamak, anne babama ilgi göstermek, sağda solda kestirmek derken gün biter uyku saati gelir. Yatmadan önce mutfağa gider bir şeyler atıştırır, sonra canım nerede kiminle uyumak isterse onun yanına sokulur, sabaha kadar deliksiz uyurum.
Minik patilerimize ya da biz minik pati dostlarına söylemek istediklerin, herhangi bir mesajın var mı?
Ailelerinizin kıymetini bilin, onları üzmeyin, eve gelecek yeni kardeşlere kucak açın, onları benimseyin. Her eve en az iki kedi gerektiğini unutmayın. Nerede çokluk, orada bereket ve hareket. Merak etmeyin sevgi ve yemek rızkınız azalmayacaktır, tam tersi her zaman eğlenecek bir dostunuz olacak. Hepinize benim gibi bir aile dilerim, sevgi dolular ve ne yapsak bizi sevmeye devam ediyorlar. Misal ben bu ara kazak yiyorum, paralıyorum, ona bile gülüyor bizimkisi. Ayrıca annem diyor ki benden klonlansa ve dünyadaki her eve dağıtılsa, dünyada savaş mavaş kalmazmış. Öyle iyi ve pozitif bir kediymişim, ay böbürlenmemek elde değil.
Bize zaman ayırdığın için teşekkür ederiz.
Rica eder, en gürültülü ve şirin gorgorlarımı yollarım.
Not: Daha fazla resimlerimizi görmek isterseniz http://kedikodu.blogspot.com adresine bakabilirsiniz. Bu arada New York biletlerimizi mümkünse bahar ayına kaydırırsanız daha keyifli bir tatil geçiririz ailecek.
Perşembe, Ocak 11, 2007
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)